NADİA HASHİMİ
When The Moon Is Low
Arkadya Kitap
520 Syf
4/5
"Kaderim doğdum gün kanla mühürlenmiş. Bu sapkın dünyaya girmek için mücadele ederken annem gerçek bir kız evlat olma şansımı da yanına alarak bundan vazgeçti. Ebeler kordonu kesti ve annemi bana karşı herhangi bir yükümlülükten kurtardı. Benimki pembeleşirken onun bedeni soldu. Ben ağlamayı öğremdiğimde nefesi kesildi."
Fereiba'nın dediği gibi onun kaderi doğduğu gün başlar. Annesi doğum sırasında ölür ve Fereiba üvey anne elinde büyür. Küçük yaşlarda öğrenir her şeyi tırnaklarıyla kazıyarak elde etmeyi. 13 yaşında okula gitmeyi başarır. Okumayı çok sever. Onun için bir kaçış olmuştur meyve bahçesinde okumak.
Mahmood ile evlenir. Evlenmeleri de ayrı bir hikâye aslında. Ama mutludur Fereiba. Öğretmen olmuştur ve iki tane de çocuğu. Taliban'ın Afganistan'ı ele geçirmesiyle mutluluğu yarım kalır.
Gelecekleri için kaygılanırken üçüncüye de hamile kalır. Ve en kötüsü Mahmood yönetim tarafından öldürülür.
Mahmood'un ölmesiyle işler daha kötüye gider. Afganistan'ın gölgesinde yapayalnız üç çocuklu bir kadın.
Gelecekleri için çok büyük bir karar alır. İngiltere'ye kız kardeşinin yanına gitmek. Yolculuk uzun. İran, Türkiye, Yunanistan, İtalya, Fransa ve son durak İngiltere.
Yunanistan'da, erken büyümek zorunda kalan oğlu Saleem ile yolları ayrılır. (Bu arada Türkiye'de Saleem de kendi hikâyesini anlatmaya başlıyor. Bir taraftan Saleem diğer taraftan Fereiba anlatıyor.)
Saleem için ayrı bir yolculuk Fereiba için ayrı. Anne oğul bir araya gelebilecek mi? İngiltere'ye sağ sağlim ulaşabilecekler mi?
Öncelikle karakterler ilgi çekici ve yürek parçalayacıydı. Fereiba'nın çocuklarına olan sevgisi, ülkesinden kaçmak zorunda kalan bir ailenin duyguları, ergenlik çağındaki bir çocuğun savunmasızlığı, annelerinden umut beslenen çocuklar... Yazar o kadar güzel anlatmış ki tüm duyguları, tüm yaşananları sanki yaşıyorsunuz.
Ayrıca Fereiba ve Saleem'in hikâyesine ortak olurken bir yandanTaliban'ın yaptığı işgenceleri, insan kaçakçılarının acımasızlığını, mülteci kamplarının zorluklarını ve ülkelerin göçmenlere bakış açılarını öğreniyoruz.
Yazarın kalemiyle tanışma kitabım Ay Düşerken ve anlatımını çok beğendim. Devamı da gelecek inşallah.
Duygu yüklü bir hikâye idi. Sadece sonunu pek beğenmedim. Beklediğim gibi olmadı.
Bugün yayınlayabilirsem iki inceleme girmiş olacağım. Dün bitirdim iki kitabı da. Unutmadan hemen yazmak istedim.
Dipnot: Yazar böyle bir hikayeyi bu kadar iyi yazmasının nedeni kendisinin de Afgan olması. Şuan Amerika'da yaşayan bir çocuk doktoru.
ALINTI
📌"Zehir yesen de sen şeker yedim say."
📌"Görünmez değilsin. Gözlerimi kapattığımda seni görebiliyorum. Yalnız olsam da sesini duruyorum. Her şey olabilirsin ama görünmez asla."
📌"Karanlıkta, ayağının altındaki topraktan başka hiçbir şey görmediğinde, parmakların geceden başka bir şeye dokunmadığında bil ki yalnız değilsin. Ay ışığı su yüzeyini aydınlattığı sürece seninle kalacağım."
📌"Canavar yıllar içinde şekil ve renk değiştirmişti ama her daim arkasındaydı."
📌"Kinler ölmez, insanlar ölür."
📌"Biz yorgun bir gruptuk, bazen birbirimize gülümseyemeyecek kadar yorgunduk."
📌"Bir anne, sezgilerini görmezden gelmekten daha büyük bir günah işleyebilir mi?"
📌"Saleemjan, her sabah uyandığında böyle bir dünyanın etrafını sardığını görmenden dolayı çok üzgünüm. Gördüğün Kabil, Afganistan bu olduğu için çok üzgünüm. Keşke tepende roketler uçarken ilk adımlarını atmayı öğrenmeseydin. Burası bir çocuğa göre bir yer değil ama bu nedenle adım atman senin için çok daha önemli. Bu durumu düzeltmenin bir yolunu bulmalısın... asil bir hasat biçmek için."
📌"Bir Afgan için gururu yutmak, bir torba çiviyi yutmaktan daha zordu."
📌" Kader sonunda her şey düzeltecek, ancak iş bittikten, gözyaşları döküldükten ve uykusuz geceleri katlanıldıktan sonra."
📌" Bu odadan vazgeçmek çok şeyden vazgeçmek demekti. Ama kalmak... kalmak, yavaşça tükenmeyi ve umdukları yarına ulaşmak için gerekecek tüm gücü tüketmeyi seçmek demektir."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder