18 Aralık 2024 Çarşamba

Üç Anahtar




RHYS BOWEN

The Venice Sketchbook
Arkadya Kitap
504 Syf
4/5

Herkese merhaba. 

Geçmiş ve günümüz anlatımlı kitapları okumayı seviyorum. Üç Anahtar da öyle bir kitaptı. Bu tarz kitapları okumayı özlemişim. 

Caroline, eşi tarafından terk edilmiş, oğlu da geçici olarak babasının yanında Amerika'da. Bunlarla yüzleşmeye çalşırken büyük teyzesi Juliet ölür ve ölürken bir kaç kelime fısıldar. Onlardan biri de Venedik'tir. Ayrıca tüm mirası ona kalmıştır. İçlerinde bir mücevher kutusu, kutunun içinde de üç anahtar, bir dizi boncuk, eski moda bir yüzük. Ve bir tane de eskiz defteri. 
Caroline teyzesine karşı son görevini yerine getirmeye karar verir. Teyzesinin külleriyle Venedik'e doğru yola çıkar. Venedik'e girmesiyle 60 yıllık sırlar tek tek ortaya çıkar. 

Juliet, ilk Venedik'e 1928 yılında 18 yaş doğum günü için teyzesiyle gelir. İkinci kez bir yıl sonra öğrencileri geziye getiren bir öğretmen olarak adım atar. 
Aşık olduğu adamı unutamamıştır. Birliktelikleri imkansız olsada ondan uzak kalamaz. Bir yanda da savaş patlak vermek üzeredir. İtalya her an savaşa müdahil olabilir. Ne kadar süre Venedik'te kalabilecek? Tekrardan eve dönebilecek mi? Sevdiği adamdan vazgeçebilecek mi? 
Juliet savaş ve imkansız aşkı arasında kalmış ve bu durumla mücadele ederken, Caroline ise her bir anahtarda teyzesinin bir sırrını öğreniyor. Ayrıca kendi ile yüzleşiyor ve yeni kararlar alıyor. 

Aslında hikâye beklenildiği gibi ilerliyor. Tesadüfler tahmin edilebilir. Hatta bu tesadüfler fazla tesadüf de bulunabilir. Ama yazarın anlatımı bunları örtbas ediyor. Heyecan ve merakla okuyorsunuz. 
Venedik tasvirleri turistlik bir gezi tadındaydı. Savaş döneminde öyle miydi ya da İtalya'nın Yahudilere karşı tavırları böyle miydi tartışılır ama ben tasvirlerini beğendim. Orada geziyormuş gibi hissettim. Benim için Venedik de hikâyedeki ana karakterlerden biriydi. 

Benim için duygu yetersizdi. Sadece bir sahnede o duyguyu hissedebildim. Ve beni o sahne çok etkiledi. 

Bazı eksikler olmasına rağmen sürükleyici bir hikâye idi. 


ALINTI

🔑"Kontesle yaşadığım deneyim tümüyle gerçeküstüydü ve yağmur gerçek hayatın zor olduğunu ve insanın canını yaptığını hatırlatıyordu."
🔑"Buraya dönmekle hata mı ettim? diye sordum kendime. Geçmişi toz pembe mi görüyorum? Burası hep pis ve kötü kokuluydu da ben mi hiç fark etmedim?"
🔑"Deneyim insanın yaşamla uzlaşmasını aklıyla ve kalbiyle bir olmasını sağlar. Ve çoğu insan bir şekilde acı çekiyor."
🔑"Muhtemelen umut dolu hayatlarınızla siz parlak gençleri görmeyi içeriyordur."
🔑" Birkaç kez buluştuk ve bunlar benim için harika ve romantikti ama gerçek hayat değildi. Sadece güzel bir rüyaydı. Ne sen beni gerçekten tanıyorsun ne de ben seni. Belki de tamamıyla berbat biriyimdir."
🔑"Günlüğümü açtım ve her şeyi yazmaya çalıştım. Duygularım hariç her şeyi. Kırık bir kalbi bir kağıt parçasına nasıl dökebilirsin ki?"




16 Aralık 2024 Pazartesi

Üç Örnek Öykü ve Bir Önsöz





MIGUEL DE UNAMUNO

The Novelas Ejemplares Un Prólogo
İş Bankası Kültür Yayınları
124 Syf
4/5

Herkse merhaba 🙋

Sis kitabı ile tanıdığım İspanyol yazar Miguel de Unamuno'nun bu sefer öykü kitabı Üç Örnek Öykü ve Bir Önsöz'u okudum. 

Bu kitapta da olduğu gibi uzun bir önsöz bizi bekliyor. Neden "örnek öykü" olduğunu neden bir "nivaola" olmadığını örneklerle açıklamış. Hatta Sis'den ve Cervantes’in ünlü romanı Don Quijote'tan bahsetmiş.
Aslında Miguel bu uzun önsözle biraz kafa karıştırıyor, biraz bizi biraz da kendisini ikna etmeye çalışıyor ve sıradaki öykülere bizi hazırlıyor. Gözünüz korkmasın okuyacağınız üç öyküye değer. Öykülere gelmeden yazar önsözü de öykü yerine koyuyor. Sonuç olarak üç değil dört öykü okuyoruz.

İlki İki Anne. Raquel zengin bir dul. Hayatı boyunca dul olmuş ve belki de dul kalacak. Bir sevgilisi var: Don Juan. Raquel annelik için yanıp tutuşuyor ama bir türlü anne olamıyor. Anne olabilmek için bir çözüm buluyor. Don Juan'ın başkasıyla evlenip çocuk yapması. Hatta kiminle de evleneceğini buluyor. Annelik duygusunu son derece iyi işlenmiş bir hikaye idi.

İkincisi Lumbrıa Markisi. Markis Don Rodrigo iki kız evlada sahip. Ünvanını bırakacak kimse yok. Bir erkek torun için ölüp bitiyor. Kızlarından birinin erkek çocuğu oluyor ve Markis gözlerini dünyaya rahat kapatıyor. İşler bundan sonra daha çok karışıyor. Karmaşık olaylar, aldatmalar, hırs ve acımasızlık. Trajik bir hikaye.

Son hikâye ise Tam Bir Erkek. En sevdiğim de bu oldu. Julia'nın güzelliği dillere destan. Babası güzelliğini kullanarak para için zengin bir adama verir. Güney Amerikalı Alejandro Gómez. Alenjandro hakkında pek bir bilgi yoktur. Hepsi söylentiden ibaret. Bunlardan biri eski eşini öldürmesi. İkili evleniyor. Alenjandro'nun ben "tam bir erkek" im peşinde gitmesi. Kimse beni kandıramaz, kimse beni aldatamaz... Ama bu durum Julia'yı farklı bir psikolojiye sürüklüyor. Bu ikiliyi neler bekliyor neler.

Üç hikâyede de aile ilişkileri üzerine olmuş. Miguel trajik olayları hiciv diliyle anlatmış.
Ben keyif alarak okudum. Özellikle de üçüncüsü çok güzeldi.
Yazarın kalemiyle tanışmak isteyenler için güzel bir kitap.

Bir incelemenin sonuna daha geldik. Yakında görülmek üzere.

ALINTI

📌"Çünkü, diye sürdürdü Kont konuşmasını, sevme yetenekleri olmayan kimi erkekler vardır ama kendileri sevilsin isterler ve kendileriyle evlenen zavallı kadının koşulsuz sadakatine ve sevgisine hakları olduğuna inanırlar. Güzel bir kadını, güzelliği ile tanınmış bir kadını, yalnızca güzelliği için alan ve ehlileştirilmiş bir dişi aslanı yanlarında götürüyormuşçasına, 'Benim dişi aslanım, bana nasıl boyun eğdi, görüyor musunuz?' diyerek şişinen erkekler de vardır. Bunun için insan dişi aslanını sever mi?"
📌"Bu, kibirli fatihe karşı kölenin yüreğinde tutuşacak bir aşk gibiydi. Hayır onu satın almamıştı! Onu elde etmişti."
📌"Yüksek sesle söylenen bir sırrı saklayarak, kimse için bir bilmece olmayan bir şeyi gizleyerek, yapay görüntüleri örterek, böyle mi yaşadık biz?"
📌"Dul... dul... Her zaman duldum ben. Dul doğduğumu sanıyorum... Gerçek kocam ben doğmadan önce ölmüş..."
📌"Ben kendimin miyim? Ben, ben miyim? Niçin bedenimi ve ruhumu çaldın?"
📌"Aşkı, erkeğinin derinliklerinde, çok çok derinlerinde, yaşamın ötesinde bir şeyler arayan, ölüm tadında öfkeli bir aşktı."


11 Aralık 2024 Çarşamba

Ay Düşerken




NADİA HASHİMİ

When The Moon Is Low
Arkadya Kitap
520 Syf
4/5

"Kaderim doğdum gün kanla mühürlenmiş. Bu sapkın dünyaya girmek için mücadele ederken annem gerçek bir kız evlat olma şansımı da yanına alarak bundan vazgeçti. Ebeler kordonu kesti ve annemi bana karşı herhangi bir yükümlülükten kurtardı. Benimki pembeleşirken onun bedeni soldu. Ben ağlamayı öğremdiğimde nefesi kesildi."

Fereiba'nın dediği gibi onun kaderi doğduğu gün başlar. Annesi doğum sırasında ölür ve Fereiba üvey anne elinde büyür. Küçük yaşlarda öğrenir her şeyi tırnaklarıyla kazıyarak elde etmeyi. 13 yaşında okula gitmeyi başarır. Okumayı çok sever. Onun için bir kaçış olmuştur meyve bahçesinde okumak.
Mahmood ile evlenir. Evlenmeleri de ayrı bir hikâye aslında. Ama mutludur Fereiba. Öğretmen olmuştur ve iki tane de çocuğu. Taliban'ın Afganistan'ı ele geçirmesiyle mutluluğu yarım kalır.
Gelecekleri için kaygılanırken üçüncüye de hamile kalır. Ve en kötüsü Mahmood yönetim tarafından öldürülür.
Mahmood'un ölmesiyle işler daha kötüye gider. Afganistan'ın gölgesinde yapayalnız üç çocuklu bir kadın.
Gelecekleri için çok büyük bir karar alır. İngiltere'ye kız kardeşinin yanına gitmek. Yolculuk uzun. İran, Türkiye, Yunanistan, İtalya, Fransa ve son durak İngiltere.

Yunanistan'da, erken büyümek zorunda kalan oğlu Saleem ile yolları ayrılır. (Bu arada Türkiye'de Saleem de kendi hikâyesini anlatmaya başlıyor. Bir taraftan Saleem diğer taraftan Fereiba anlatıyor.)
Saleem için ayrı bir yolculuk Fereiba için ayrı. Anne oğul bir araya gelebilecek mi? İngiltere'ye sağ sağlim ulaşabilecekler mi?

Öncelikle karakterler ilgi çekici ve yürek parçalayacıydı. Fereiba'nın çocuklarına olan sevgisi, ülkesinden kaçmak zorunda kalan bir ailenin duyguları, ergenlik çağındaki bir çocuğun savunmasızlığı, annelerinden umut beslenen çocuklar... Yazar o kadar güzel anlatmış ki tüm duyguları, tüm yaşananları sanki yaşıyorsunuz.
Ayrıca Fereiba ve Saleem'in hikâyesine ortak olurken bir yandanTaliban'ın yaptığı işgenceleri, insan kaçakçılarının acımasızlığını, mülteci kamplarının zorluklarını ve ülkelerin göçmenlere bakış açılarını öğreniyoruz.

Yazarın kalemiyle tanışma kitabım Ay Düşerken ve anlatımını çok beğendim. Devamı da gelecek inşallah.
Duygu yüklü bir hikâye idi. Sadece sonunu pek beğenmedim. Beklediğim gibi olmadı.

Bugün yayınlayabilirsem iki inceleme girmiş olacağım. Dün bitirdim iki kitabı da. Unutmadan hemen yazmak istedim.

Dipnot: Yazar böyle bir hikayeyi bu kadar iyi yazmasının nedeni kendisinin de Afgan olması. Şuan Amerika'da yaşayan bir çocuk doktoru.

ALINTI

📌"Zehir yesen de sen şeker yedim say."
📌"Görünmez değilsin. Gözlerimi kapattığımda seni görebiliyorum. Yalnız olsam da sesini duruyorum. Her şey olabilirsin ama görünmez asla."
📌"Karanlıkta, ayağının altındaki topraktan başka hiçbir şey görmediğinde, parmakların geceden başka bir şeye dokunmadığında bil ki yalnız değilsin. Ay ışığı su yüzeyini aydınlattığı sürece seninle kalacağım."
📌"Canavar yıllar içinde şekil ve renk değiştirmişti ama her daim arkasındaydı."
📌"Kinler ölmez, insanlar ölür."
📌"Biz yorgun bir gruptuk, bazen birbirimize gülümseyemeyecek kadar yorgunduk."
📌"Bir anne, sezgilerini görmezden gelmekten daha büyük bir günah işleyebilir mi?"
📌"Saleemjan, her sabah uyandığında böyle bir dünyanın etrafını sardığını görmenden dolayı çok üzgünüm. Gördüğün Kabil, Afganistan bu olduğu için çok üzgünüm. Keşke tepende roketler uçarken ilk adımlarını atmayı öğrenmeseydin. Burası bir çocuğa göre bir yer değil ama bu nedenle adım atman senin için çok daha önemli. Bu durumu düzeltmenin bir yolunu bulmalısın... asil bir hasat biçmek için."
📌"Bir Afgan için gururu yutmak, bir torba çiviyi yutmaktan daha zordu."
📌" Kader sonunda her şey düzeltecek, ancak iş bittikten, gözyaşları döküldükten ve uykusuz geceleri katlanıldıktan sonra."
📌" Bu odadan vazgeçmek çok şeyden vazgeçmek demekti. Ama kalmak... kalmak, yavaşça tükenmeyi ve umdukları yarına ulaşmak için gerekecek tüm gücü tüketmeyi seçmek demektir."




Bir Arzunun Güncesi




PAULA QUINN

Seduced by a Highlander
Children of the Mist #2
Epsilon Yayınları
3/5


Herkese merhaba. 
Bu ayın ve yılın son historical romansı olan Bir Arzunun Güncesi ile geldim. Children of the Mist Serisi'nin ikinci kitabı. Yine eksik bir seri. Bu belirtmeden geçmek olmazdı. 

MacGregorlarla ilk kitap olan Aşk ve Cesaret'teki Rob ile Davina ile tanışmıştık. Tristan'ı ilk kitapta az çok görmüştük ve ben pek sevmemiştim açıkçası 🤭

Tristan MacGregor, tam bir Hingland savaşçısı olduğu söyleyemeyiz. Pek onlar gibi kaba değil. Şövalye ruhlu bizim Tristan. Ağzı iyi laf yapıyor. Yakışıklı ve aynı zamanda çapkın. İskoçlar gibi giyinmeyi tercih etmiyor. İngiliz tarzını benimsemiş. Dayısı Robert tarafından büyütülüyor ve dayısı bir Ferguson tarafından öldürülüyor. Karşılık olarak Hinglandler de Ferguson reisini öldürüyor. İki aile arasında düşmanlık da böyle başlıyor. 

Isobel Ferguson, babası Laird MacGregor tarafından öldürüldükten sonra kardeşlerini tek başına büyütüyor. Zorlu bir mücadele. Ve mücadelesi devam etmekte. Ayrıca babasının katledildiğine şahit olan Isobel, MacGregorlardan nefret ediyor (doğal olarak) 

Bu ikili Londra'da kralın taç giyme töreninde karşılaşır. İlk görüşte birbirinden etkilenirler. Tristan, sohbet arasında Isobel'in düşman aileden olduğunu öğrenir. Daha sonra da Isobel. 

Düşman aileden olmaları aralarındaki çekime ne kadar süre engel olabilecek? İlk adım Tristan'dan olur. Daha sonrası mı? Onu da okumanız gerekiyor. 

Öncelikle Isobel'in ailesini Tristan'ın ailesinden daha çok sevdim. Daha sıcak geldiler bana. Ve daha adil. 
Tristan'ı ilk kitapta sevmediğimden bahsetmiştim. Bu kitapta tanıyınca sevdim kendilerini. Mücadelesi, yaptıkları takdire şayandı. Isobel'i de sevdim. Onun da yaşadıkları kolay değildi. Ve ailesine bağlılığı, ilişkisi çok güzeldi. 

Basit bir konu: İki düşman aile. Ama yazar bunu güzel ilerletmiş. Sadece beni rahatsız eden romantizm yavaş ilerlemesi. Sıkılıyorum böyle durumlarda. Ayrıca tutkuyu yeterince hissedemedim. Sonuçta İskoçlardan bahsediyoruz. 

Edisyon, çeviri kötüydü. Kim konuşuyor, kim ne diyor karışmış durumda. Bunlar olmasaydı kitabı daha çok sevebilirdim. O yüzden benim için ortalama bir okuma oldu. 

Bir başka hikâyede görüşmek dileğiyle. Kitapla kalın. 

Children of the Mist Serisi

1) Aşk ve Cesaret
2) Bir Arzunun Güncesi
3) Tamed by a Hilglander
4) Conquered by a Hilglander
4,5) A Hilglander for Christmas

ALINTI

📌"Sen bir alevsin Isobel," dedi, bakışlarını kıza çekerek. "Alev, bir avuç közden daha çekicidir."
Ah, tehlike arayışına girmesine gerek yoktu, diye düşündü Isobel, nefes alışlarını yavaşlatarak. Çünkü o, tehlikenin ta kendisiydi. Yüce Tanrım, lütfen aptal bir aşık gibi iç çekmesine engel ol."
📌"Aslında," diye itiraf etti. "İddia ettiğin kişi değilim. Ama üzerinde uğraşıyorum. Bu arada istediğine inanabilirsin. Ama bu tür varsayımları kendine saklamanı isteyeceğim, yoksa namım büyük darbe alacaktır."
📌"... sadece büyüleyici değil, aynı zamanda akıllısın da."
📌"Ah, gülümsemesi... Sahip olduğu öldürücü bir silahtı."
📌"Gerçeği biraz balla tatlandırmak onun her zaman alıcı cazibesinin bir parçasıydı. Isobel kazanılmak istemiyordu. Ona güvenmek, sonrasında da büyüleyici gülümsemesinin ardında gizlenen acımasız kalbe kurban düşmek istemiyordu. Bu hata ona çok pahalıya mal olurdu."
📌"Gerçeği biraz balla tatlandırmak onun her zaman alıcı cazibesinin bir parçasıydı. Isobel kazanılmak istemiyordu. Ona güvenmek, sonrasında da büyüleyici gülümsemesinin ardında gizlenen acımasız kalbe kurban düşmek istemiyordu. Bu hata ona çok pahalıya mal olurdu."



4 Aralık 2024 Çarşamba

Günahkâr





TESS GERRITSEN

Sinner
Rizzoli & Isles Serisi #3
Doğan Kitap
368 Syf
4/5

Herkese merhaba 🙋
Bana polisiye okumayı sevdiren, hatta en sevdiğim tür olmasına neden olan en sevdiğim yazarlardan olan Tess Gerritsen'in Rizzoli & Isles Serisi'nin üçüncü kitabı Günahkâr ile geldim. 
Seriyi tekrardan okumaya başlayı 3, 4 sene olmuştur. Ama bir türlü üçüncü kitabı okumaya fırsatım olmamıştı. Çoğu ayrıntıyı unutmuşum. Okudukça hatırladım. 

Graystones Manastırı dış dünyaya kapalı olmasına rağmen korkunç bir olay yaşanır. İki rahibe vahşice saldıraya uğrar. Genç olan feci şekilde ölür. Diğeri ise yoğun bakımda. 

Adli tabip Maura Isles' in yaptığı otopside büyük bir sürprizle karşılaşır. 
Ayrıca soruşturmanın gidişatını değiştirecek bir başka cinayet daha işlenir. Yüzünün derisi, iki eli ve iki ayağı alınmış bir kadın cesedi. Katil kimliği belirlenmesi in elinden geleni yapmıştır. 

Dedektif Rizzoli ve Dr Isles'ın işi çok zor. Kimliği belirlenemeyen bir ceset, tek görgü tanığının yoğun bakımda olması, donmuş havuzda çıkarılan bebek cesedi... Ve taa Hindistan'ın küçük bir köyüne uzanan olaylar silsilesi... Nasıl bağlantısı var? Katil ya da katiller kim? 
Ayrıca bu kitapta Rizzoli ile Isles'ı daha yakından tanıyoruz. Özel hayatlarına misafir oluyoruz. İkisi de hayatı ile ilgili önemli kararlar almak durumunda. 

Cerrah ve Çırak kadar olmasada heyecanlı bir kitaptı. Elimden bırakamadım. İlk defa okuyormuş gibi merakla okudum.
Mutlaka okunması gereken bir seri. 

ALINTI

🕵‍♀️"Sizin yaptığınız işi sevebileceğimi hiç sanmıyorum Dr. Isles."
"Bazen yaptığım işin farkında bile olmuyorum. Umurumda bile olmuyor." "Peki o zaman neden bu branşı seçtiniz? Neden ölüleri yaşayanlardan daha üstün tuttunuz?" "Çünkü onları ilgiye değer buluyorum. Eğer konuşabilselerdi kesinlikle bize ölüm nedenlerini sormak isterlerdi çünkü."
🕵‍♀️"Ölünün atıldığı yerin kendine özgü bir gücü vardır. Cesedin kaldırılmasından çok uzun zaman geçse bile o yerde hâlâ vuku bulmuş olayların hatırası tüter buram buram. Çığlık yankıları, gittikçe kaybolmaya
başlayan korkunun kokusu.
Ve bu yer cehenneme şöyle bir göz atmaktan kendini alıkoyamayan
canlıları kendi anaforunun içine çeker."
🕵‍♀️"Eğer bir kadının yüzünü soyup alıyorsanız bu sadece
bir hatıra olsun diye değildir. Bu onun özüne tecavüz etmektir. Ruhunu çekip
almaktır."
🕵‍♀️"Herkes için cinsellik yaşamamaya yemin etmiş, duvarların arkasında
münzevi bir yaşam süren bu rahibelerin hayatı büyük bir merak konusudur.
Herkes onları bu yaşama iten nedenleri merak eder. Onları bu meraka iten
iffettir. Bütün arzuların en kuvvetlisine arkasını dönen, doğanın yerine getirmemizi istedikleri şeyleri yapmamak için kendisini terbiye eden bu
kızların nasıl insanlar olduklarını öğrenmek isterler. Saflıkları ve iffetleridir
insanların meraklarını gıdıklayan."
🕵‍♀️"Ölüler çok uslu olurlardı. Asla şikâyet
etmezler, gözdağı vermezler ve asla tatlı sözle kandırmaya çalışmazlardı."

Rizzoli & Isles Serisi

1) Cerrah
2) Çırak
3) Günahkâr
4) İkiz Bedenler
5) Siliniş (Rehine) 
6) Mefisto Kulübü
7) Ruh Koleksiyoncusu
8) Buz Gibi Soğuk
9) Sessiz Kız
9,5) İsimsiz Ceset
10) Sona Kalan
11) Diriliş
12) Bir Sırrım Var
13) Dinle Beni

Dipnot: Seri ilk Martı Yayınları'ndan basıldı. Şuan yazarın kitapları Doğan Kitap'tan basılmaktadır. 



Üç Anahtar

RHYS BOWEN The Venice Sketchbook Arkadya Kitap 504 Syf 4/5 Herkese merhaba.  Geçmiş ve günümüz anlatımlı kitapları okumayı seviyorum. Üç Ana...