DOSTOYEVSKİ
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
376 Syf
4/5
Herkese merhaba.
Aleksandr Petroviç Goryançikov, Sibirya'nın ücra bir köşesinde yaşamaktadır. Rusya'da soylu ve mülk sahibi olarak doğan Goryançikov, kıskançlık sonucu karısını öldürmüştür. 10 yıl sürgün ve kürek cezasını çektikten sonra bu ücra yerde sakin bir hayat sürmeye başlar. Kimilerine göre Goryançikov deli kimilerine göre korunmasına gereken biri. Bir süre sonra ölür ve bu gizem dolu adamın evinden bir defter çıkar. Ölüler Evinden Sahneler ismini verdiği bu defter on yıllık sürgün hayatının hikâyesidir. Hapisenedeki ilk izleniminden, kurduğu dostluklara, bayramlara, kavgalara, hapishane yönetimine, hastane günlüklerine en ince ayrıntısına kadar yer almıştır. Ayrıca bunların dışında başkalarının hikâyeleride bulunmaktadır.
Bu kitaptaki kahraman Goryançikov aslında Dostoyevski'dir. Dostoyevski, yönetime muhalif bir gruba üye olmaktan yargılanır. Kurşuna dizilmek üzereyken cezası sürgüne çevrilir ve Sibirya'ya gönderilir.
Eserin başında Dostoyevski'nin dediği gibi burası bambaşka bir dünya. Kendine has kanunları, sınıfları, örf ve adetleri vardır. Bunların dışında o dönemin Rusya'sını gözler önüne sermiştir.
Kısacası Dostoyevski her eserinde kendinden bir şeyler barındırdığı gibi Ölüler Evinden Anılar'da da aynı durum geçerlidir.
Okunması gereken Dostoyevski kitaplarından biri.
ALINTI
"Başımın altına elbisemi koyarak ranzama, kuru tahta üzerine (henüz döşeğim yoktu) uzandım; üzerime gocuğumu çektim, ama ilk günün dehşet verici, beklenmedik izleri beni öylesine hırpalamış, bitkin düşürmüştü ki, uzun zaman gözlerimi kapayamadım. Yeni hayatım başlıyordu artık. Hiç tahmin etmediğim, aklımın ucundan geçmeyen onca şey bekliyordu beni..."
"Küfür, mahpuslar arasında bir sanat haline gelmişti; hasımlarını ağır sözlerden ziyade sözlere yükledikleri anlamlarla aşağılamaya çalışırlardı ki, böylelikle küfürler daha ince, daha zehirli olurdu. Bitmez tükenmez kavgalar, bu sanatın daha da gelişmesine yardım ederdi."
"... insanın, ne derece büyük olursa olsun her türlü felakete alışıverdiğini daha o zamanlar sezmeye başlamak da ürkütüyordu beni."
"Olaylara, koşullara, çevremdeki insanlara alışıvermiştim. Bu hayata katlanmak belki mümkün değildi, ama bunu bir oldubitti sayıp boyun eğmek gerekti. "
"Basit halkın güvensizliği, düşmanlığı, hekimlerden çok hastane idarecilerine yöneliktir. İşin aslını anladıktan sonra, yanılgılarından çabuk dönerler."
"Doğrusunu söylemek gerekirse, çevremiz gerçekten içimizde çok şeyi öldürebilir, ama her şeyi değil; oysa birçok defa kurnaz, işini bilir bir şarlatan, hele kalemi ya da çenesi kuvvetliyse, yalnızca ufak tefek kusurlarını değil, alçaklığını bile çevresine yükler."
"Soylu ne kadar adil, iyi kalpli, zeki olursa olsun, hepsi tek bir vücut halinde yıllar boyu ondan nefret eder, küçümser, onu anlayamaz ve en önemlisi de asla inanmazlar. Ne dost, ne de arkadaş olur..."
"İnsanın ait olmadığı bir çevrede yaşamasından feci bir şey olamaz."
"Ya bu duvarların arkasında kaç gençlik boşu boşuna çürüdü gitti, nice yetenekler boş yere mahvoldu! Olduğu gibi söylemeliyim: Buradaki adamlar olağanüstü insanlardı. Belki de milletimizin en yetenekli, en güçlü adamlarıydı. Bunca yetenekli adam boş yere, doğal olmayan bir şekilde, büsbütün mahvolmuşlardı. Peki. Ama kabahat kimin?
Hakikaten, kimde kabahat?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder